Emrah Serbes’in son romanından, facebook adresime düşen bir gönderi sayesinde haberdar oldum. Benim açımdan etkileyici bir gönderiydi, Emrah Serbes’e Selim İleri’nin yazdığı bir mektuptu çünkü. Selim İleri, kıskançlığını saklamadığını açık açık belirterek Serbes’i bu romanından dolayı tebrik ediyordu.
Geçmişte Selim İleri’nin kıskançlığına layık olmuş bazı
yazarlar vardır. Bunlardan en önemlisi bana göre Oğuz Atay’dır. Özetle Selim
İleri bir yazarı kıskanmış ise bu işte bir iş var demektir.
Hemen kitabı aldım ve okudum, yanı sıra "Erken
Kaybedenler"i de...
Ve, evet, böyle bir tüyoyu es geçmeyip bu iki kitabı
okuduğum için şimdi çok mutluyum.
Okurlara konusundan söz etmeyeceğim. Halen çok satanlar
listesinde bir numara; edinin, okuyun... Tadınızı kaçırmaya gerek yok.
Fakat Emrah Serbes’e rahatlıkla yapılabilecek bir eleştiri
hakkında düşüncelerimi aktarmak isterim. Cinsiyetçi ifadelerle, küfürlerle dolu
her iki kitap da... Serbes’in böyle bir eleştiriye –niçin bu cinsiyetçi söylemi
tercih ediyorsunuz?- yanıtı zaten basit olacaktır. 14-17 yaş arası erkek
çocukların ağzından küfürsüz bir şeyler yazın da göreyim, diyecektir...
Ben ise farklı bir şey söyleyeceğim; cinsiyetçilik, ırkçılık
gibi söylemle yeniden üretildiği ön kabul edilen sorunlar, aslında söylemin bir
çeşit baskılanmasıyla ortadan kalkmaz. Edebiyat bize verili dönemde bu söylemin
nasıl kendini yenilediğini, halihazırda nasıl yaşatıldığını gösterecek en
önemli kaynaklar arasındadır.
Murat Belge, bir yazısında Tenten’i çok sevdiğini anlatır.
Tenten, Fransız ırkçılığının birçok söylemini de içeren bir çizgiromandır.
Irkçı bir sözü ayıplamak başka bir şeydir, kendi doğallığında bu önyargıları
aktardığı için, bizlere ırkçılığın veçhelerini, çehrelerini sunan Tenten’i
zararlı ilan etmek başka bir şeydir.
Emrah Serbes’in erkek egemen söyleme sahip davranışları ve
düşünceleriyle bunu yeniden üreten ama aynı zamanda yaratıcı biçimde yeniden
şekillendiren kahramanları, bu söylemi nasıl devraldıkları, sahip oldukları
ırkçı ya da cinsiyetçi konumlarını nasıl bir habitatta çimlendirdikleri ele
alınarak analiz edilmeye çok uygun kahramanlar.
Zamanında Behzat Ç dizisi için Ekpres dergisinde çıkan bir
yazıyı hatırlıyorum; Behzat Ç’deki benzer özellikleri eleştiriyordu yazı. Oysa
başarılı bir dizi formatında gerçekten olmayan bir polis tipi üzerinden mi
gidilmeliydi yani? Behzat Ç adlı gerçekten var olabilecek bir polisi
halihazırdaki derin devletle, yargıyla, örgütlerle, sıradan insanla, küçük
hesapları olan metropol insanlarıyla, varoş gençleriyle ilişkiye soktuğunuzda
hem olay örgüsü hem de maddi gerçeklik yerine oturmuyor mu?
Deniyor ki, bu ilişkiler yeniden üretiliyor... Ben de
soruyorum: Nerede üretiliyor? Yazarın beyninde mi sadece?
Yazar, bu söylemlerin kaynağı olan yaşam tarzlarını bu
söylemlerle ve bizzat ırkçılıkla, cinsiyetçilikle mücadele eden kesimlerle
karşı karşıya getirmeyi de ihmal etmiyor ki... Bize bir Türkiye panoraması
sunuyor.
24 Temmuz Perşembe
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder